Aslında ayakkabı demesek olurdu, sandalet ve terlik diye düzeltelim. Global ısınma ile bahar denen şey ortadan kalktı, direkt kıştan yaza geçer olduk. Dolayısı ile de postaldan sandalete. Ayakkabı giyecek zaman kalmadı, ofis ve gece çıkışları haricinde. O yüzden sadece sandalet ve terlik yazmakta fayda var. Ayakkabı şu anda sadece Holywood’da giyilyor, onlar da bu sene Roger Vivier’in önü taşlı stilettoları ve Gianvito Rossi'den başka bir şey giymiyorlar.
Bu yazın iki ana teması var birisi tahta sabolar diğeri ise kalın bot tabanlı sandaletler. Sabo ismi Sabotajdan geliyor olabilir mi ? Yok, tam tersi. Hikayesi enteresan. Batı Avrupa'da endüstri devrimi hızlanınca fabrikalarda ihtiyaç duyulan işçiler mecburen köylerden toplanır. İşte bu ayağı çarıklı köylüler üstte başta ne varsa onlarla gelir, 5-10 kişi bir bir odada banliyölerde yaşardı. Fabrika üniforması o zaman yok, ayakta ise köyde yapılan tahta tabanlı çarıklar. İngilizlerin Clog, Fransızların Sabo dedikleri (Sabot yazılır). Sigorta yok tamam ama, mesai ortalama 12 saat, yemek te verilmezdi, evde yapılan sandviçin molası ise sadece 15 dakika. İşte bu işçiler işleri yavaşlatmak için tekstil makinelerin arasına bazen ayaklarındaki saboları atarak makinenin bozulmasını sağlayarak biraz nefes alıyorlardı. Sabotaj kelimesi bu fransızca sabolamak deyiminden türemiştir.
Sabonun moda dünyasına teşrifi ise 60lı yıllarda Hippi modasıyla olur. Hippi komün çiftliklerinde, Kuzu postları, yün örgülerin altına yine doğal malzeme olan bu tahta ayakkabılar giyilmeye başlanır. Easy Rider gibi bazı filmlerde görülmeye başlayınca artık önü alınmaz. Bunların rahatlığı zaten hemşireler tarafından test edilmiştir, şimdi modacıların elindedir.
Bu sene Sabo modasını tekrar parlatan Hermes’tir. Ilkbahar yaz defilesinde podyuma çıkınca artık yapacak bir şey yoktur, diğerleri izlemek zorundadır. Marni, Kurt Geiger, Bottega Veneta, Marsell hepsi sıraya girerler. Bunları tahta taban yerine mantar birkenstock tabanına yerleştiren JW Anderson bir de üstüne kalın zincir koyunca satış rekoru kırar.
Japonlar ve bizler zaten hamam kültürü nedeniyle bu tahta tabana alışkınız, zorluk çekmeyiz. Hem kişisel tarihimizde çocukken anne terliği yemişlikte var. Ne yapalım coğrafya kaderdir 😊
Bir diğer trend birkenstocklar ve kalın tabanlı sandaletlerdir. (Crocks out, Yeezy in) Prada ilkbahar yaz defilesinde combat bot kalın tabanının üstüne siyah deri bantlarla bir sandalet kondurdu. Ve artık akım başlamış oldu. Premiata birebir çakmasını yaptı, Simone Rocha ise daha iyisini, bir farkla, 400 yerine 900 euro fiyatla :). 5-6 yaş erkek çocuklarımıza aldığımız geox sandaletin benzerlerini artık biz giyeceğiz. Kalın bot tabanlı sandaletlerin her türü makbul bu yaz, önü kapalı cloglar, bantlılar, taşlılar, hatta bu yazın diğer teması çiçekli, papatyalı olanlar. Birkenstock'ların da altına 3-4cm platform konmaya başlandı. Hazır olun en az 5 sene bunları giyeceğiz. Hem boyumuzu da uzatır, modacılar bizim için herşeyi düşünüyor, sağolsunlar:)
Mary C
Mayıs 2021 , Tarabya
Moda yazıları , moda blog , moda dergisi , 2021 moda trendleri , blogger ,
]]>Bu kış ön plana çıkan ve kaçınamayacağınız iki majör trend var. Önce bunlardan bahsedelim, sonra detaya gireriz. Biri deri giysiler, diğeri ise Chelsea botlar, chunky sole dedikleri kalın tabanlı olanlar. Bu ürünler her yerde karşınıza çıkacak, sığınakta bile olsanız sizi bulacaklar.
Deri, yeni işleme teknikleri sayesinde inceldi, ve dış giyimden daha farklı parçalarda da kullanılmaya başlandı. Modacılar bu fırsatı kaçırmadı, her alanda kullanmaya başladılar. Özellikle pantolonlarda. Eğer vegan değilseniz bu yazıya devam edebilirsiniz, vegansanız burada bırakmanızı ve başka moda yazılarını okumanızı tavsiye ederiz. Etik kaygılarınız varsa veya bütçeniz yetmiyorsa suni deri kullanabilirsiniz, ancak pantolonların içine çorap giyseniz iyi olur, yoksa suni deri ile sivilce sorunu yaşamanız kaçınılmazdır, çünkü doğal deri gibi hava almaz ve cildinize sürtünen petrol türevi poliüretanlar alerji yapabilir. Ülkemize mont kaban dışında deri tekstil ürünü üreten çok fazla marka yok, Derishow, Desa, Beymen ve Networkte bazı parçalar bulabilirsiniz. Her tür deri bu sene popüler, süet ve rugan dahil. Hatta özellikle rugan. Stretch latex ruganlar tayt ve çizmelerde çok ama çok popüler.
Bottega sayesinde Chelsea botlar tekrar hayatımıza girdi. Hem de büyük bir gürültüyle, ama bir fakla tabanlar artık kösele değil, chunky sole dedikleri kalın kauçuk tabanlarla. Bu konuda biraz tarihçe verelim. Chelsea botların mucidi diğer bir çok modelde olduğu gibi, zamanın moda ikonu kraliçe Victoria’dır. Kraliçe ata binerken uzun çizmelerinin bağcıklarından çok sıkılmıştır. Her ne kadar kendisi bağlamasa da, tek tek bağlanmasını, çözülmesini beklemeyi sevmez. Kraliyet ayakkabıcısına bana bağcıksız bir ayakkabı yapabilirmisin der. O güne kadar duyulmuş şey değildir, ne de olsa Romalılardan, hatta ilk çağlardan beri bağcıksız bot yapılamamıştır. Ve daha fermuarın icadına neredeyse 50 yıl vardır.
Neyse ki o yıl Mr Goodyear ( evet bildiniz, o araba lastiğine ismini veren kişi ) kauçuğu icat etmiş, daha doğrusu ağaç reçinesi olan doğal kauçuğu sülfürle işlemeyi başarmıştır. İşte o kauçuk Kraliçe Viktorya’yı bağcıklardan kurtarmıştır. Ayakkabının bağcıkları çıkmış iki tarafına kauçuk örgü bant gelmiştir. O giyince de tabi bütün Londra aynı ayakkabının peşine düşmüştür. Adının Chelsea bot olması ise 1950 lerde Chelsea barlarına takılan model ve sanatçı tayfasının bu modele bayılması sayesindedir. O zamanlar chelsea botlar genelde süet, kösele tabanlı ve sivi burunluydular. Bottega ve Dsquared sayesinde artık yuvarlak burunlu ve kalın kauçuk tabanlılar. Boyları ise baldır kasınızın başladığı yerde biter, böylece hem ince bacaklılara hem de birazcık kilolu olanlar giyebilir. Bacağı saran botlardan hoşlanmıyorsanız kısa versiyonları da mevcut.
Bu sene kalın tabanlı her tür botu giyebilirsiniz. Biker boots yani motorsiklet botları, elinizde kask yoksa ve kaldırımda motorunuz beklemiyorsa biraz abartılı olabilir. Veya Everest’e tırmanmayacaksanız dağcı botları cafede otururken hafiften abes durabilir. İşte bu yüzden modacılar biker meets hiker denen konsepti icat ettiler. Yani hem motorcu botu havasını veren ama o kadar abartılı olmayan, hem de dağcı botlarını andıran modeller. Aşırı platformdan kaçının, yine aynı şekilde aşırı süslü veya 7-8 tokalı olanlardan. Oyuncaklılar yerine daha sade olanları seçerseniz uzun seneler giyebilirsiniz, bu trend devam edeceğe benziyor. Ayrıca botlarda Rick Owens’i izlemeye devam edin. Maison Margiela, ve Gia, botlar da bu senenin diğer popüler markaları. Prada nın cepli botları sanki çok uzun ömürlü olmayacak gibi. Rapçi sneaker lar sadece Amerika’da popüler, Avrupa yavaş yavaş bundan kopuyor, kalın tabanlı, çok renkli spor ayakkabıların seneye kalacağından şüpheliyiz. Diz boyu çizmelerinse her türü hala makbul, içerde topuklu, sokakta kauçuk tabanlı olanları.
Bağcıklı olanlardan vazgeçemeyenler için Combat boots hala revaçta. Bildiğimiz asker postalı. Dr Martens bu tarzın klasik üreticisi. Chloe, Jimmy Choo ve Moncler botları müthiş. Siyah olanlar en az yirmi yıl daha giyilir herhalde. Açık camel süetlere desert boot deniyor, Amerikan askerleri körfezde giydiğinden beri , bu tarzı Lumberjack ve Timberland modellerinde bol bol bulursunuz, biraz yüzü eskimeye başladı, evde varsa giymeye devam, yenisini almak için geç kaldınız. Ve bej, beyaz, shearling olanlar da kayak merkezleri için ideal. Paraboots ise yükselen trend, bulursanız kaçırmayın, henüz üreticisi az, Aquatalia ve bir iki modelle sınırlı, seneye daha çok göreceğiz. Ayrıca, Proenza Shouler ve Alexander Wang, Stuart Weitzman harika botlar ürettiler bu yıl. Off white ve Loubuten ise tek kelimeyle şahane botlara imza attı.
Bunların dışında Boho, bohem, eski hippi tarz botlar hala moda. Ugg gibi, hatta daha popüleri eskimo mukluk botları MOU gibi, sade veya örgülü olanlar. Koyun postu, Shearlingl, Burberry ve Louis Vuitton’un bir iki senedir ısrarı sayesinde 70lerden sonra uzun yıllar kalacak şekilde hayatımıza tekrar girdi. Önce montlar, kabanlar, şimdi de botlar. Ayrıca shearling şapkalar bu sene çok popüler, hem bucket hat dedikleri kova şapkalar hem de beyzbol tipi siperli kasketler. Siperli kasketlerin her türü popüler, deri olanları yakalarsanız kaçırmayın. Yine Teddy coat dedikleri ( Theodore Roosevelt mezarında ters dönüyor olsa gerek ) kabarık ayıcık shearling mont-kabanlar çok popüler. Fiyat farkı olsa da bütçeniz elveriyorsa, sentetik peluş yerine koyun postu, veya kırkılmış yünün tekrar örülmesiyle üretilen yün muflon olanları almanızı tavsiye ederiz, görüntüsü farklıdır, sağlamlık ve kullanım konforu ise kıyaslanmaz.
Örgü, örgü. Geçen sene başladı, bu sene artarak gelecek. Özellikle kaba, anneanne örgüsü gibi olanlar. Pantolon, etek, kazak hırka hatta palto. Örgü ne bulursanız üstünüze geçirin. Ayrıca Ninja lar geliyor, gözünüzü açık tutun. Japon modası tırmanıyor, puffy kapitone montlardan sonra bol pantolonlar her yerde, Louis Vuitton, Saint Lauren yeni sezonu bunlarla açtı.
Başka ne giyebiliriz diye soranlara kısa bir cevabımız var. Bella Hadid ne giyiyorsa onu giyin. Ablası hamileyken fırsattan yararlandı öne çıktı. Ablası kadar güzel olmasa da ondan bir tık daha zevkli. Belki de Celine Dion ile birlikte dünyanın en zevkli kadınları arasında. Bu senenin öne çıkan modacısı ise Givenchy oldu, yeni mağazanın açılışında bütün Hollywood ünlüleri instagramı yıktı geçirdi. Hadid kardeşlerin kankası Kedall Jenner dahil. Diğer rüküş Kardaşyan klanından en azından zevk olarak birazcık ayrılıyor. Balenciaga’nın çirkinliğin feryadı diyebileceğimiz kolleksiyonu ise tutmadı. İnsanları şoke etmek sanki daha çok sanatçıların konusu moda tasarımcılarının değil. Büyük dehalar John Galliano ve Alexander Mc Quinn sahnede olmayınca güzel süprizler aranır oldu.
Son söz: Sade olun, doğal malzemeler kullanın ve hoşçakalın.
Mary C
Kuzguncuk / İSTANBUL
]]>Eveeet , muğlaklık dünyasına hoş geldiniz. Zevkler ve renkler tartışılmaz palavrası işte bu yüzden doğmuştur. Bal gibi tartışılır, zaten tartışılıyor, dünyanın her yerinde.
Güzeli sevmek evrimsel olarak doğuştan gelmektedir, eş seçiminden manzaraya bakmaya kadar hayatımızın her alanını etkiler. İnsan gözü güzeli seçer, ayırt etmeyi bilir. Ancak iş yaratmaya gelince, sadece mutlu bir azınlık bu hediyeyle doğmuştur. Bir başkasının üzerinde harika bir kombini beğenebilirsiniz, şık olduğunu anlayabilirsiniz, ancak bu parçaları birleştirmek sizin aklınıza daha önce gelmemiştir. Çünkü büyük ihtimalle siz normal diye tanımlanan %95lik çoğunluğun içindesinizdir. İnsanların sadece %5i zevkli diye adlandırılan parçaları bir arada kullanabilirler, yüzde 1i ise trend setter veya modacı gözüne sahiptir.
Peki siz hangi gruptasınız ? Bunu boş yere arkadaşlarınıza sormayın, doğru cevabı alamayacaksınız ? Onlar size ‘’aa şekerim , çok şık olmuşsun diyeceklerdir’’ ancak arkanızdan konuşulduğunda doğruyu söyleyeceklerdir, ve siz işin doğrusunu hiçbir zaman bilemeyeceksiniz. Kendinize küçük bir test yapın Google’a ‘’art nouveau’’ yazın, çıkan resimlere biraz göz gezdirin. Daha sonra ise ‘’art deco’’ yazın. Sonrasında bu iki sanat akımından hangi tarzı daha çok sevdiğinize karar verin. Eğer art deco insanıysanız, acil yardım alın 😊 Asla tek başınıza giyinmeyin. Herşeyde olduğu gibi bunun da istisnaları vardır, muhteşem art deco parçaları vardır, ama siz bu nüansları ayırt edecek o istisnaların içindeyseniz zaten bu teste ihtiyacınız yoktur.
Zevk geliştirilebilir mi ? Evet, bir miktar geliştirilebilir, beynimizin bize oynadığı ‘’maruz kalma etkisi’’ denen bir oyun vardır. Bir objeye, insana ne kadar sık bakarsanız , o kadar çok benimsersiniz. Mimari güzeldir, şimdiye kadar farketmediyseniz farkındalığınızı arttırın, yurtdışında veya Beyoğlu’nda gezerken vitrinlerden biraz başınızı kaldırın, binalara bakın, Osmanlı postane binalarını, vapur iskelelerini inceleyin. Beğendiğiniz binalara biraz detaylı bakın, hak ettikleri ilgiyi verin, mimarın bir pencereyi niye oraya yerleştirdiği hakkında fikir yürütün. Gotik binaları kasvetli ve sıkıcı buluyorsanız bir an önce bundan kurtulun, sevmeye alışın. Ziyaret ettiğiniz müzelerin, kiliselerin içindeki mermer veya ahşap işçiliğine hayranlık duymayı öğrenin. Zenaata, sanat ve sanatçı kadar hayranlık besleyin, böylesi daha zordur, ama öğreticidir.
Resim hakkında bilgili olmak zorunda değilsiniz, ama sevmek serbesttir. İnstagramda tarzını beğendiğiniz 3-5 ressamın hesabını takip etmeye başlayın, ölmüş olabilirler, dert değil, etkileşim peşinde değilsiniz. Arada önünüze gelen resimler size mutluluk verecektir. Resimlere baktıkça zevkiniz değişecektir emin olun, doğa manzarası veya güllü dallı Azeri düğün fotolarından Van Gogh sevmeye geçmek o kadar uzun bir yol değildir. Bütün bu alakasız görünen eylemler estetik zevkinizi geliştirecektir, moda sadece moda değildir. Yeterince Matisse resmi görürseniz, kendinizi farkında olmadan fitilli kadife pantolon alırken fitil kalınlığına dikkat ederken bulursunuz, şıklık ayrıntıda gizlidir.
Zevkli olmak , eğer öyle doğmadıysanız geliştirmesi ve uygulaması zor bir hedeftir. Ama uygulaması kolay bir yol vardır; Tarz sahibi olmak. Cara Delevigne mesela tarz sahibidir, prenses Diana’da öyleydi. Tarz sahibi olmak o kadar meşakkatli değildir, tek sırrı tekrardır. Tarzınızın ne olmasını istiyorsanız o tarzda birbirine benzeyen kıyafetleri sık sık giymeniz yeterlidir, 6 ay sonra gardrobunuz zaten değişmeye başlayacaktır. Sonrasında , ‘’bu parça tam senin tarzın’’ benzeri lafları duymaya başlarsınız. Bille Eliish mesela, belki zevksiz bulanlar çoğunlukta olacaktır, ama kesinlikle tarz sahibidir. Avant garde olduğu için size tavsiye etmeyiz, ama mesela Sharon Stone da tarz sahibidir, hem de sadece döpyesleriyle. Tarz ne olursa olsun garantili yöntemler her zaman basit, sade, iyi kumaş, kaliteli ayakkabı ve monocrome giyinmektir.
Son sözümüz Coco Chanel den gelsin ‘’ evden çıkmadan son kez aynaya bakın, ve üstünüzden bir parçayı eksiltin ‘’
Mary C
Eylül 2020 / Yeniköy
]]>
2011 yılında yapılan bir araştırmada ''neden yemekte başka içkiler yerine şarap içiyorsunuz'' sorusuna, kadınlar tarafından ‘’hem ortama uymak istiyorum, hem de sarhoş olup kontrolü kaybetmek istemiyorum’’ cevabı verilmiş. Çoğunlukla. Tadını sevdiği için içenler ise azınlıkta. Şimdi size kötü bir haberim var. Bir tek rakı ile bir kadeh şarabın içindeki alkol miktarı aşağı yukarı aynıdır. Hadi biraz daha ileri gidelim, Bir büyük bardak bira ve bir bardak cin tonik ile bir kadeh şarabın içindeki alkol miktarı da yaklaşık olarak aynıdır. Bardak boyları farklı olduğu için her bir bardağın içinde 2-2,5 gram alkol vardır. Matematik sevenler dipnottaki hesaplamaya baksınlar. Ha, bir de boşuna kalori hesabı yapmayın, yine hepsi birbirine yakındır.
İnanmadınız, dipnottaki hesaplara göz gezdirip geri geldiniz. Tamam. İkna olduysanız buradan devam edelim. Madem başka sebeplerle içiyorsunuz bari nasıl zevk alacağınızı öğrenin. Ama önce biraz biyoloji.
İnsanlar niye yemeğin yanında bir şeyler içerler? Siz hiç avladığı ceylanı yerken yanında bir yandan su içen bir aslan belgeseli seyrettiniz mi? Seyretmediniz. Çünkü pişmemiş et zaten suludur. Biz de çorba içerken yanında başka sıvı tüketmeyiz, meyve yerken de. Çinliler, Filipinliler yemeğin yanında bir şey içmezler, tüm yemekleri suludur zaten. Batıdaki Çin lokantalarının adetidir o içecekler. Hiç unutmam bir iki sene evvel Guanzu'da bir yerel restauranta gitmiştik, masada su yok, garsondan su istedik, adam bize bir fincan içinde sıcak su getirdi. Oda sıcaklığında suya ikna edebilmek için tarzanca 10 dakika uğraştık, markete gönderdik. İnsanların yemek yanında içecek araması ateşin icadıyla başlamış olabilir.
Pişmiş, katı gıdaların kolayca yutulması için tükürük salgımız yeterli gelmez. Yarım ekmek döner yanında ayran bir Türk icadı olabilir, ama Alman da frankfurther sosislinin yanında bira ister. Sıvı içeceklerin yutmayı kolaylaştırması yanında, damakta donan hayvansal yağları çözmesi bir diğer tercih sebebidir.
91 yılında St Petersburg'da çok lüks bir restaurantta yemek yerken Rusların tabaklarının yanında birer fincan çay görüp şaşırmıştım. Coca Cola ülkeye yeni giriyordu. Halen eski Ruslar yemeklerini çay eşliğinde yerler. Japonlar da yemekte sake veya yeşil çay içerler. Çünkü sıcak içecekler de damaktaki yağı çözer. Çayda ayrıca bir diğer yağ çözücü molekül olan tanen vardır. Bunun dışında Alkol en kuvvetli yağ çözücüdür. Adana kebapla yanındaki rakının bir kerameti vardır, kebaptaki kuyruk yağı ne kadar çoksa eliniz o kadar yandaki bardağa gider.
Yemek yanında kırmızı Şarap genelde diğer alkollü içeceklere göre daha fazla tercih edilir. Çünkü oda sıcaklığında içilebilir, soğuk olmadığı için yağı dondurmaz. Yeterli miktarda alkol vardır. Ve içinde tüm kötülüklerin ve iyiliklerin anası Tanen vardır. Tanen yağ çözücü bir moleküldür. Bu onu diğer alkollü içkilerden ayırır. Ama nüfusun %30u tanenden hoşlanmaz. İşte diğer içkileri seven ama ağzına hiç şarap koymayanların adlandıramadıkları sevmeme sebebi budur. Bu tanen denen molekül zaman içinde yumuşar, ipeksi dedikleri kıvama gelir, aynı zamanda şarabın sirkeleşmesini önler. Tarihsel olarak yıllanmış şarabın ve özellikle Bordeaux şaraplarının tercih edilmesinin hikayesi budur. Yeterli taneni olmayan üzümlerin şarabı yıllanmaz, bozulur. Ağaçta da tanen vardır, çocukken tahta yaladıysanız o tadı bilirsiniz. Meşe ağacı tırtılları kovmak için yapraklarının bir miktarı azalırsa tanen salgılamaya başlar, bu tadı sevmeyen tırtıllar ağacı terkeder. İşte şarap meşe fıçıya bu yüzden konur.
Peki bunca sıkıcı şeyi niye anlattık ? Madem içeceksiniz keyif almayı öğrenin diye. Keyif almak için neyi sevebileceğinizi keşfetmeniz lazımdır. Şaraptan anladığını düşünenleri, kafayı takmış olanları boşverin, onların derdi sosyal üstünlüktür, şarabın kendisi değil. Kursa falan da gitmeyin, bir iki hoca hariç öğretmeyi pek bilmezler, siz kendinize odaklanın. Şarap tatlarını birbirinden ayıran en önemli şey yapıldıkları üzümün cinsidir. Fransızlar, şarapları taklit edilmesin diye, yüzlerce yıl boyunca şişelerin üstüne üzüm cinslerini yazmadılar, ve üzüm değil yetiştiği toprak (Terroir) önemlidir diye tüm dünyayı uyuttular. Taa ki Amerikalı Robert Mondavi çıkana kadar. Adam bu keşifle şarap şirketini bir dev hale getirdi ve Kaliforniya’da şarap üzerine üniversite kurdu. Evet üzümün yetiştiği toprak da önemlidir ama 3.sırada gelir, üzüm cinsinden ve yetiştiği yerin hava sıcaklığından sonra gelir. Bu işlerle uzmanları ilgilensin siz sevdiğiniz üzümü keşfederseniz sizin için işlem tamamdır.
Amerikalılar bir kadeh şarap istedikleri zaman garsona bana bir bardak Cabernet (Kaberne okunur) verir misin derler. Veya bir bardak Chardonnay (Şardone okunur). Şarabı üzüm ismiyle isterler. İşte sizin bulmanız gereken tılsım budur. Eğer Türk kahvesini çifte kavrulmuş, çayı çok demli ve şekersiz içiyorsanız, siz büyük ihtimalle tanen seven birisiniz. Sert tanenli şarapları içebilirsiniz, genelde bütün kırmızı şarapları zaten seveceksiniz. Sizin için seçim çok zor olmaz. Taneni az olan Kalecik karası, Pinot Noir gibi üzümler size su gibi, tatsız veya boş gelebilir, onları pas geçersiniz. Ama Boğazkere, Cabernet, Merlot (Merlo okunur T’siz), Öküzgözü gibi üzümleri sevebilirsiniz. Bir iki tanesini deneyin beğendiğinizle devam edersiniz. Bu seviyelerde marka çok önemli değildir, çok ta fark yaratmaz zaten, en ucuzun bir üstü her zaman en iyi tercihtir. Tüm mekanlarda en çok satan şarap zaten menüde en ucuzun bir üstüdür😊
Çayınızı açık içiyor, veya hiç çay sevmiyorsanız, siz tanen insanı değilsiniz. Akşamüstü roze veya beyaz şarap deneyebilirsiniz, Sauvignon Blanc (Sovinyon blan okunur) yerine Chardonnay (biraz evvel okunuşunu öğrendiniz ) tercih edebilirsiniz. Onun dışında kırmızılar size buruk/kekre gelebilir, tanen yüzünden. En yumuşak tanenler sıcak iklimde yetişen şaraplarda olur, Türkiye’de Urla, Bodrum gibi. Sizin sevebileceğiniz üzüm türleri Kalecik karası, Tempranillo, Cabernet Franc, Nero D’avolo, Barbera ve Şiraz dır. Doğru fiyatlı ve markalı sıcak iklim üzümünden Şirazı bulursanız en garantili seçimdir. Bir iki marka deneyin, sonra sevdiğinizde karar kılın.
Şarapla ilgili fazla ukalalık yapanlara kulak asmayın. Bu satırların yazarı yüzlerce uzmana test yaptı, bu kadehin içindeki üzümler nedir diye, çok az kişi testi geçebildi. Çok güzel yorumlar yaparlar, şeftali aroması var, dolgun gövdeli, zarif tanenli falan diye ama içindeki üzümü dahi bilemezler. Bu testi geçen nadir insanlardan biri İsa Bal, 2008de Avrupanın en iyi somelyesi seçildi. 20 senedir her sabah 5,30 da kalkıp kendi kendine 2 saat eğitim tadımı yapan insan, onun bile yanıldığı şişeler olmuştur. Mesleğiniz değilse bu kadar derine inmenize gerek yok, sizin için zaman israfı olur. Zaten nüfusun sadece %1 i hiper sensitif damak tadına sahiptir, bu yüzde birin içinde değilseniz eğitim boşa gider. Müzik kulağınız yoksa piyano dersi almayın, paranıza yazık.
İstediğiniz yemekle istediğiniz şarabı içebilirsiniz, artık katı görgü kuralları yok. Sadece yağlı yemeklerle soğuk beyaz şarap içerseniz hoşunuza gitmeyebilir, o kadar. Masada şarap şişesi açtıranın seçimine uymak zorunda da değilsiniz. Bu görgüsüzlük değildir, hele seçim sırasında sizin fikriniz sorulmamışsa. Görgüsüzlük onay alma ihtiyacı duymayanındır. Kendi bir kadeh şarabınızı menüden söyleyebilirsiniz. İki kadehten sonra da sıcak içecek iyidir. Kadın karaciğer büyüklüğü bir akşamda 2-3 kadehten fazlasını istemez. Ve sarhoş olmak istemiyorsanız aç karına sakın tek yudum dahi almayın, miktarı 3le çarpmak demektir. Ayrıca içeceğiniz akşam B vitamini almayı unutmayın, alkol komasına girenlere damardan B vitamini verilmesi bir tesadüf değildir.
Ve son söz: Alkol sağlığa zararlıdır
Mary C, Beykoz Mayıs 2020
]]>Bugün sahip olduğumuz moda anlayışının kökenleri Britanya İmparatorluğundan gelmiştir, sonrasında da genelde Fransız ve İtalyan tasarımcılar tarafından geliştirilmiştir. Şu anda vitrinlerde çok farklı tarzlar olsa da son 30 yıllık sezon açılışları genelde 2 temayla başlar, Safari ve Marin (cruise/resort collection). Her iki stil de doğası gereği maskülendir. Bunun sebebi yine Güneş batmayan imparatorlukla ilgilidir.
Kraliçe Viktoria, kendi ismini verdiği Viktorian moda döneminin en büyük moda ikonudur, günümüz fenomenlerinin babaannesi diyebiliriz. İngiliz donanmasının tüm dünyada cirit attığı dönemde donanmayı kutsamak için oğlu 8. Edward’ın denizci gömleğiyle bir portresini yaptırır, küçük Edward’ın bu sevimli portresi bir anda sosyete arasında moda olur. 1917 de ise Coco Chanel, deniz kıyısında geçirdiği bir yaz sonrası ilk denizci koleksiyonunu yapar. Yves Saint Laurent, Hermes ve Vivien Westwood’un da takip etmesiyle artık yeni bir stil vardır. Marin.
Bu stil beyazdır, ikinci renk sadece laciverttir, bazen de kırmızı. Ama genelde beyaz ve lacivert. Keten ve pamuk. Bugün en güzel örneklerini her sene yenilenen Prada Yelken koleksiyonunda bulabilirsiniz. Koleksiyon her sene yenilenir ama renkler sabit kalır. Ralp Lauren ve Hillfiger de yıllardır tüm sezon açılışlarını Marin stili ile yaparlar. Bu stile kendi zevkinize göre merserize kazaklar, rafya şapkalar ekleyebilirsiniz, loafer, yat ayakkabıları veya rafya terlikler, yine Atlantik kıyısından espadriller bu stilin tamamlayıcılarıdır. İpek keten hırkalar, blazerler serin akşamlar için kullanışlı olacaktır.
Bir diğer sezon açılışı safari ile yapılır. Başlangıcı Britanya İmparatorluğunun Afrikadaki sömürgelerinde giyilen subay kıyafetlerine dayanır. Zamanla bu ülkelere gidip egzotik hayvanları görmek İngiliz sosyetesi arasında popüler olur. Hanımlar subay kıyafetlerini taklit ederler. Krem, bej renkler, belinden kemerli 4 cepli ceketler ve kargo pantolonlar bu stilin ana ögeleridir. Tüm Avrupaya yayılması Yves Saint Laurent ile olur. 1968 de Veruschka o meşhur omuzunda tüfeği ve 4 cepli kıyafetiyle Vogue Paris’in kapağında görünür ve sonrasında bu stil sokaklara yayılır. Bu tarzın tamamlayıcısı postaldır, bej, krem süet postal. Son yıllarda kargo pantolonların paçaları kısaldı ve daraldı, genelde lastik veya ip büzme veya kemer ile bitiyor. Postal ile arasında bir iki santim mesafe bırakmanız yerinde olacaktır. Üzerine beli açık bluzlar erkeksi görüntüye feminen dokunuş için oldukça kullanışlıdır. Safari tarzının tamamlayıcıları kamuflaj, Leopar desenleridir. Bunlarla oldukça yaratıcı kombinler yapabilirsiniz. Akşam için üzerine uzun 4 cepli ceketler veya kısa bomber montlar alabilirsiniz.
Bu iki tarzın dışında, moda ne olursa olsun bahar renkleri, toz pembe, uçuk mavi ve nil yeşilidir. Genelde çiçekli, desenli elbiselere geçiş güneşin süpriz yapmadığı temmuz ayına doğru hayata geçer.
Unutmayın Mayıs yaz değildir, gündüz giyeceğiniz terlik akşam sizi pişman edebilir, ve yanınıza hırka veya ceket almazsanız bütün gece bahçede garsondan rica ettiğiniz garip renkli, logolu şal ile oturmak zorunda kalırsınız.
Mary C.
Caddebostan Nisan 2020
]]>Eğer çalıştığınız yerde fazla dikkat çekmeden aynı pozisyonda emekli olma gibi bir seçiminiz varsa kıyafetleriniz de aynı şekilde fazla dikkat çekici olmamalıdır. Görünmez olun demiyorum ama krizlerde işten çıkarma dönemlerinde halim selim insanlara çok fazla dokunulmaz. Dikkat çekici tipler zaten birilerinin gözüne batıyordur, bu tip krizlerde aşağı atılacak ilk ağırlık kategorisine girebilirler. Dikkat çekici olmamanın formülü zaten herkesin malumudur. Pantolon veya etek ceket takımlar, kalem etekler, toprak tonları gibi. Canlı renklerden kaçının, çiçek böceğe de çok ihtiyacınız yok. Ucuza bile alsanız sürekli yeni kıyafetlerle boy göstermeye de gerek yok. Bunun zaten parası var işe ihtiyacı yok izlenimi vermeseniz iyi olur, aynı kıyafetleri giymenin kimseye zararı olmaz, sonuçta televizyonda kıyafet yarışmasında değilsiniz.
Amacınız Kariyer yapıp yükselmek ise yapacağınız tek şey var. Zeki, çalışkan ve güvenilir görünmek. Şimdilik görüntüyü oluşturun, aslı ardından gelir. Amerikalılar ‘’Fake it till you make it’’ derler. Yani aslı olana kadar taklide devam. Saçma ve komik gelse de birçok araştırma belirli bir tavra sahip olmaya başladığınızda insanların ona göre davrandığı ve sizin bunu zaman içinde içselleştirdiğinizi gösteriyor. Evet saçma gelecek ama güvenilir davranmaya başlamak ileride sizi güvenilir biri yapacaktır. Kıyafet bunun neresinde diye sorarsanız; unutmayın kıyafet insanı giymez, insan kıyafeti giyer. Güvenli olmazsanız, kıyafeti güvenli taşıyamazsınız, emanet durur.
Kariyer kadınıysanız artık sizin göğüs dekoltenizle gurur duyacak çok zamanınız yoktur, dolayısı ile üstten iki düğme açarak onları sergilemeye de ihtiyacınız yok. Dekolte size bu yolda faydalı olmaz, tam tersi etki yapabilir. Üst katlarda cinsiyete fazla yer yoktur. Çok kısa mini etek te gereksizdir. Onu cumartesi akşam bara saklayın. İlla mini giyecekseniz kışın giyin, çoraplı olsun. Kariyer yapma amacınız varsa, pahalı görünen kıyafetler giyseniz iyi olur. Aileniz ve/veya eşiniz zengin, ve görgünüz yerinde, yani iş yemeklerinde, seyahatlerde müşteriler karşısında şirketi düzgün temsil edebilirsiniz. İşte vermek istediğiniz imaj budur. Zaten sizin bu işe de fazla ihtiyacınız yok, istediğiniz şirkete girer başlarsınız. Seçim sizin, muhtaç değilsiniz, işinizde çok iyisiniz, onlar size muhtaç. Bu şekilde davranırsanız insanlar da size bu şekilde davranır. Ama kararında, ukalalık yapmadan.
Vücut hatlarını gösteren kıyafetlerde ise bir sakınca yoktur, hayal gücünden kimseye zarar gelmez. Ama bırakın hayallerde kalsın, sizin göstermenize gerek yok. Bej/Ekru, açık gri ve lacivert sizi hiçbir zaman yalnız bırakmaz. Bu üç renk her daim klas görünmenin garantisidir. Kaşmir kazak alacak paranız yoksa artık sentetik ipliklerden yumuşak kazaklar bulmak mümkün, etiketi sadece siz göreceksiniz zaten. Tweed, yünlü, kaşmir görüntülü dokular bu yolda sizin dostunuzdur. Beyaz gömlek ise tüm zamanların en garantili seçimidir, ama gömlek dışında beyazla fazla haşır neşir olmayın. Siyah ise abiye dışında sandığınızdan daha zordur, giyecekseniz sıkıcı olmamaya çaba gösterin, Kadıköy çarşıdan alacağınız 13 liralık kırmızı bir broş veya fular sizi kurtarabilir mesela. Carla Bruni Fransa Cumhurbaşkanının eşiyken Jackie O’yu taklit etti, sizde onu taklit edebilirsiniz, Elysee Sarayına uygun olan sizin ofise de uyar.
Eğer amacınız ofiste uygun bir koca adayına rastlamak sa zaten ne yapacağınızı siz biliyorsunuz, bizim tavsiyemize ihtiyacınız yok 😊 ideal bir eş gibi davranın yeter. Canlı, neşeli ve pozitif olun, ve öyle giyinin. Çiçekli, böcekli, renkli. Çok dekolteye gerek yok ama boğazlı kazaklarla da işiniz yok. Miniyi ise abartmayın. Ne kadar mini ofis mini sidir diye merak ediyorsanız bunun bir formülü vardır. Tenis kıyafetleri satan bir mağazadan tenis şortu alın, hani şu oyuncuların etek altına giydikleri. Evde mini eteğinizin altına giyin. Hafif öne eğildiğinizde şort görünüyorsa, en iyisi siz onu cumartesi barda giyin. Ve sakın ha ofiste huysuzluk, kapris falan yapmayın, kapris yapanı kimse sevmez, hele cici koca adayları hiç sevmez. Belki hoş çocuk kontenjanından ve dikkati sürekli dağınıklardan birinin gözüne çarparsınız ama unutmayın siz evlenecek kişiyi arıyorsunuz. Bu tipler de evlenirler gerçi, ama maalesef, genelde 3-4 kere evlenirler. Sizin aradığınız güvenilir, geleceği birlikte planlarken keyif alacağınız birisi, kendine ait sürekli değişen planları olanlar değil.
Yaratıcı işlerde çalışanlar tüm bu kuralların dışındadır. Siz ruhunuzu doyurmalısınız, istediğinizi giyebilirsiniz, ne kadar çarpıcı olursa o kadar iyi, izlenmek, beğenilmek sizi yukarı çeker, güven cesareti arttırır, cesaret ise yaratıcılığı.
Ve son söz, sahip olduğunuz değil, istediğiniz pozisyona göre giyinin 😊
Mary C
Nişantaşı/Ocak
]]>Bu desen oldukça kullanışlıdır, çünkü iki renk arasındaki geçişi yumuşatır. Kumaş tasarımcısını keskin kontrasttan kurtarır. Dolayısı ile sizi de. Kontrast her zaman kaygan bir zemindir. Burberry’in ekoselerine bakarsanız, her ekosenin çizgisi küçük küçük kaz ayaklarından oluşur. İkinci çizgi daha soluk, daha açık bir tondur ve yine küçük kaz ayaklarından oluşur. İşte bu teknik sizi masa örtüsü giymekten kurtarmak için geliştirilmiştir 😊
Şık ekose kıyafet her zaman kaz ayağından oluşan çizgiler üzerine inşa edilmiştir. Bu desenin yaygın adı ‘’Prince De Galles’’ yani İskoçya Prensi’dir. Sonradan İngiltere kralı olacak olan dönemin en şık siması İskoçya Prensi 8.Edward sıklıkla kullandığı için. Bütün bu iddialı desenleri giymek için tek renk bir tuvale, bir diğer deyişle tek renk baz kıyafet fonuna ihtiyacınız vardır. Ve bu desenli parça üzerinizde tek başına durmalıdır. Bunun tek istisnası Matcy-matchy look denen stildir, onu da öbür paragrafta açıklayalım. Ama önce temel olan gelsin.
Siyah beyaz iri kaz ayağı veya balık sırtı desenli bir ceket giyecekseniz, diğer bütün parçalarınızın ya simsiyah, ya da bembeyaz olması lazımdır, hatta ton sür ton bile olmadan. Bu alanda fazla oyun oynama şansınız yoktur. Aynı şey ekose veya iri çiçekli ceketiniz için de geçerlidir. O ceket sahnenin yıldızıdır, eğer başka bir parça daha iliştirmeye çalışırsanız ondan rol çalar ve seyircinin kafası karışır. Karışık ve şık olmayan bir görüntü verirsiniz.
Bu tür İskoç desenlerini Burberry, Pringle ve Burlington gibi İngiliz modaevleri çok kullanır. İri floral desenlerin kraliçesi ise Pucci’dir, bu kadar pahalı olmasa tüm kadınlara tavsiye edilebilir 😊 Etro ve Desigual gibi modaevleri ise bu iki tarzı karıştırarak patchwork tasarımları sıklıkla kullanır. Bu karışımlardan Matchy-matchy look dedikleri kavrama geçebiliriz. Bu tarz; normalde asla alt-üst beraber giyilmemesi gereken benzer desenlerin, inadına aynı kıyafette kullanılmasıdır. Hatta abartarak çanta ve ayakkabının dahi aynı desende olmasıdır. Mesela bu sene sıklıkla kullanılan Leopar, Zebra desenleri bile buna dahildir. Zamanında Banu Alkan’a haksızlık etmişiz dediğinizi duyar gibiyim. Ama o zamanlar bu tarz giyinmek moda değildi, ve moda maalesef bir zamanlama sanatıdır. Yalnız matchy-mathcy look herkes için değildir, böyle giyinmek rüküşlüğün kıyısında gezerek rüküşlüğe kafa tutmaktır, eğer iddialı bir tarzınız yoksa üzerinizde eğreti durabilir. Hele o gün hiç tanımadığınız insanların olduğu bir yere gidecekseniz, o kombini daha sakin limanlara saklayın. Kendi halinde, sakin bir karakteriniz varsa siz birinci kuralda ısrar edin, desenli kıyafetiniz sadece tek parçada kalsın.
James Dean, jean pantolonun üzerine yine jean gömlekle sahnede belirdiğinde tüm genç kızlar nefesini tutmuştu. 68lerin hippi döneminin sonuna kadar bu ‘Denim on denim’’ denen alt-üst kot giymek moda olarak devam etti. Sonrasında gelen 30-40 yıl boyunca tüm modacıların cısss, aman ha sakın yapmayın dediği kot üstüne kot giymek bir iki senedir tekrar popüler oldu. Ne demiştik; moda sadece bir zamanlama sanatıdır. Gelmekte olan rüzgarı İlk siz keşfedin ve mümkünse ilk siz terkedin.
Bir tasarımcı bir deseni sıklıkla kullanırsa o desen onunla özdeşleşir. Mesela Leopar denince aklımıza hemen Cavalli gelir ardından belki Dolce&Gabbana. Zigzag desenlerde ise Missoni. Ekosede malum Burberry. Bazı çok bilinen desenler belirli renklerle birleştiği zaman, eskiden olsa paranız çoksa orjinalini alın, alamıyorsanız taklit görünür uzak durun diyebilirdim. Ama artık moda demokratikleşti. H&M in Pringle gibi pahalı bir markayı kaşmir yerine normal yünden üreterek makul fiyatlara sattığı bir dünyada artık her şeyi giyebilirsiniz. Yeter ki şık olsun, yeter ki güvenle taşıyın.
İyi haftalar
Mary C.
Beykoz / İSTANBUL
]]>İstanbul’da İstinye Park’ta Beymen’e gittiniz, parfüm reyonunda Moschino cheap and chic şişesini isteyeceksiniz, tezgahtara lütfen bana şu köşedeki Mosçino’yu uzatır mısınız dediniz. Yandınız. Tezgahtardan iyi servis alamazsınız. Doğrusu Moskino'dur. Belki kolejde İngilizce okudunuz ama İngilizce bilginiz sizi bu sahalarda yalnız bırakır, çünkü her nedense bu lanet tasarımcıların çoğu ya Fransa ya İtalyan topraklarından çıkarlar. İtalyanca C harfinin Ç okunduğunu bir yerlerden duydunuz ve Mosçino dediniz. Ama İtalyanca C den sonra H geldiğinde, C harfinin Ç değil K okunduğunu bilmiyorsanız siz en iyisi akıl yürütmeyin. Yarı cahillik en fenasıdır, bilmiyorsanız sormak en iyisidir. Tezgahtara bana şu şişeyi uzatır mısınız, dedikten sonra bu nasıl okunuyor demek mutluluğa giden ilk adım olabilir 😊 Hem o zaman akşamüstü Zorlu’daki garsondan bruşetta istemeyi bırakabilirsiniz, o kıtır ekmek üstündeki zeytinyağlı domateslere brusketta demeyi öğrendiniz çünkü.
Bu konularda, siz siz olun kimseyi düzeltmeyin, kimse düzeltilmekten hoşlanmaz. Size servis yapan garson da buna dahildir. Bruşetta demekte ısrar ederse, siz yemenize bakın, sonuçta İlber Ortaylı değilsiniz, ders vermeniz gerekmez. Eğer hatayı yapan arkadaşınızsa hatasını doğrudan söylemeden kendi cümlenizin içinde bir iki kere doğrusunu söylemeniz yeterlidir. Anlayan anlar, anlamıyorsa zaten o konu sizi aşar 😊
Bir dilin doğru kurallarıyla doğru telaffuz edilmesi her zaman işe yaramaz. Doğruları söylemek her zaman doğru değildir, çirkin bir dostunuza sen pek güzel değilsin demek, doğru söz yanlış davranıştır mesela. Hermes buna iyi bir örnektir. Fransızcada kelimelerin başındaki H okunmaz. Dolayısı ile Fransızlar Hermes’i Ermes diye okurlar. Ama İstanbul sosyetesi mensupları çoğunlukla Hermes diye okur, Dame De Sion mezunu bile olsalar. Ermes diye telaffuz eden de vardır gerçi. Bırakın onlar karışık kullansınlar. Sizin üzerinizde iyi durmayabilir, Ermes demek biraz ukalaca görünür. Paris’e mesela Paris'liler Pari derler ( sondaki S okunmadığı için ), bırakın onlar desinler, siz Paris demeye devam edin.
Louis Vuitton, için sadece Lui Vitton deyin sonuna S koymayın, Chanel, Gucci, Burberry ve diğerlerini yazmıyorum , çünkü onları zaten biliyorsunuz. Çünkü çok maruz kaldınız. Bilmediğiniz isimleri kullanmayın, mecbur değilsiniz, tezgahtarlara doğrudan sormaktan da çekinmeyin. Herkes 8 yaşında annesinin yanında Paris’te alışverişe gitmiyordu. Görgü denen şey yaşayarak öğrenilir, okuyarak değil, bol bol gezin, yaşayın, güçlü olun, bilmediğiniz şeye bilmiyorum derseniz bildiklerinizin kıymeti artar.
İyi pazarlar
Mary C
Caddebostan Ocak 2020
]]>Bir kıyafetin şık olup olmadığını anlamanın en iyi yolu kıyafete uzaktan bakmaktır, yani siluete bakmak. Bir kafede çayınızı içiyorsunuz, kapıdan bir kadın girdi, gözünüz kaydı ve zaten siz ikinci saniyede o kadının şık olup olmadığına karar verdiniz. Kadının ceketi, ayakkabısı, çantası aynı renk, diyelim ki mavi. Gömlek ve pantolon, takılar, atkı da başka bir renk, mesela lacivert. Bu kombinasyon sadece özenilmiş bir görüntü verir, şık bir görüntü değil. Özenmiş görünmek en son isteyeceğiniz şeydir. Özenmiş görünmek çoğu zaman görgüsüzlük ve rüküşlük sorunları ile yan yana koşar. Makbul olan ‘’Effortless chic’’ yani çabasız şık görünebilmektir.
İki renk kullanacaksanız, kış aylarında bu renklerin kontrast olmamasına dikkat edin, yaz aylarında olabilir. Kış aylarında birbirini tamamlayan renkler daha sıcak durur. Monet veya Mehmet Güleryüz'ün tablolarına göz atarsanız, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Kontrast şıklık ta mümkündür ama zordur, şimdilik bu konuyu başka yazıya bırakalım. Önce garantili metotlardan gitmek en iyisidir, kaygan zeminler ayağı sağlam basabilenler içindir.
İki renk kullandığınızda mutlaka bir rengin dominant olmasına özen göstermelisiniz, renkler üzerinizde eşit dağılmamalıdır, birbiriyle yarışmamalıdır. Mümkünse ikinci renkten bir veya bir buçuk parça olmalı. Bir kıyafet + bir aksesuar iki değil bir buçuktur. Mesela kafeden giren o kadın, baştanbaşa uçuk mavinin birbirine yakın belirli tonlarında giyinmiş olsa, ve üzerinde sadece lacivert bir ceket ve fular olsa muhtemelen ne kadar zarif bir hanım diye düşünürsünüz. Fazladan bir, iki lacivert parça sizi kaygan zemine sürükler. ‘’Less is more’’ yani ‘’az aslında çoktur’’ felsefesi şık giyinenlerin çok kullandığı bir metottur.
Bileziklerde, tokalarda, kolye, yüzük vb aksesuarlarda çok fazla aynı renk incik boncuk kullanmasanız iyi olur, hele ki büyük küpeler, tokalar, taçlar falan. Bunlar birbirinden farklı olabilir, araya altın veya gümüş renkleri ile bunu kırmanız daha yerinde olacaktır. Ayrıca kıyafetle aynı renk ucuz saat takmak sizi rüküş ablalar koltuğuna çok yakın oturtabilir. Çok düşünmüş, çok özenmiş görünmek ana okul öğrencileri için olumludur, sizin için değil. Makyajınız da çok olabilir, ama kesinlikle az görünmelidir, üzerinde 2 saat uğraşmış olsanız bile.
Ne demiştik? 1 veya 1,5 renkte kalın. 2 renk tribün amigoları ve çocuğunuzun yaş gününe çağırdığınız palyaçolar için iyidir, sizin için değil. 3 renk ise folklör ekiplerine yakışır, ve kıyafet balolarına. İstisnalar yok mu dur? Evet, her zaman vardır, Sienna Miller yakın arkadaşınız sa ve size yardım edecek vakti varsa deneyebilirsiniz. Meydan sizin. Ama üstündeki çok güzelmiş iltifatları alıyorsanız o işte bir bit yeniği vardır. Kıyafet sizi giymiştir. Sana çok yakışmış lafını duymanız işlerin yolunda gittiğini gösterir.
Unutmayın siz de her gün birçok kapıdan girip çıkıyorsunuz. Suçsuz yere yargılanmak istemezsiniz 😊
Mary C
Aşiyan Ocak 2020
*Mary C. Uzun yıllar İstanbulda yaşamış bir diplomat eşidir. Parsons School of Design mezunudur, eşinin görevi nedeniyle ülke değiştirdiği için aktif tasarım projelerini bırakmış olup çeşitli dergilerde farklı mahlas (Nickname) lar ile moda yazıları yazmaktadır
]]>Bu yazdıklarım abiye ve kokteyl elbiseleri için geçerli değildir, onların formülleri faklıdır. Burada sadece sokak kıyafetlerinden bahsediyorum. Hata yapmamak için dikkatli okusanız iyi olur 😊
]]>Bu yazdıklarım abiye ve kokteyl elbiseleri için geçerli değildir, onların formülleri faklıdır. Burada sadece sokak kıyafetlerinden bahsediyorum. Hata yapmamak için dikkatli okusanız iyi olur 😊
Dünyanın en iyi giyinen kadınlarına bakarsanız, ve yaşınız tutuyorsa Audrey Hepburn ve Jackie Kennedy/Onassis isimlerine sık sık rastlarsınız. Yaşınız tutmuyorsa Google hizmetinizde. Peki bu iki kadının ortak noktaları nedir ? Aksesuarları çok doğru ve uyumlu kullanmalarını söyleyebiliriz, şapkalar, kolyeler eldivenler vb. Evet bu gözlem doğrudur, ama işin esas sırrı burada değildir. İşin sırrı monochrome da gizlidir. Biraz da dilbilgisi: Eski Yunanca mono tek, chrome ise renk anlamına gelir. Türkçe monokrom okunur ve tek renk giyinmek demektir.
Monochorome giyinmek size şıklığın garantisini verir. Buradaki tuzaklara düşmemek kaydıyla. Birinci tuzak sıkıcı görünmektir. Bunu kırmak için aynı rengin farklı tonlarını taşımalısınız. Grinin 50 tonunda her zaman bir keramet vardır 😊 Ve aksesuarlarınız uyumlu ve tamamlayıcı olmalı, farklı ve çarpıcı sadece tek parça aksesuarınız olmalı. Asla iki değil, unutmayın tek. Diğer aksesuarlarınız kıyafeti desteklemeli, öne çıkıp yarışmamalı.
Buradaki ikinci tuzak kumaş dokusudur. Eğer monochrome giyecekseniz kumaşların kendine has bir dokusu olsa iyi olur, mesela gri kazak ise saç örgülü olsun, beyaz ceket ise tweed ( yaygın bilindiği şekilde chanel dokulu) olsun, düz olmasından iyidir. Mümkünse parlayan bir kumaş olmasın, parlayan kumaşlar dışarı sentetik etkisi verirler. Kumaşlarınız kendinden desenli olabilir kazayağı ve ekose gibi, ama çok kontrast değil birbirine yakın tonlarda. Ve minik desenli olsun, büyük desenlerden ve büyük küpelerden kaçınmakta fayda var, eğer süper zevkli değilseniz uydurması zordur. Ayakkabıda mesela süet, normal derinin kırışma ve kötü boya riskini ortadan kaldırır, daha garantili bir seçimdir, kalitesiz durma riski çok düşüktür. Ama siz en iyisi paranıza biraz kıyın, pabuçlarınız azıcık pahalı olsun. Tüm kıyafeti tehlikeye atmayın.
Mercedes ya da BMW niz falan varsa çantanız çakma olabilir 😊 Ama işinize metrobüsle gidiyorsanız kolunuzdaki Louis Vuitton sizi kaliteli değil taklitçi gösterecektir, bunu istemezsiniz. Yeterli paranız yoksa marka çanta taşımayın, ama çantanın malzemesinin doğal malzemelerden olmasına özen gösterin. Gerçek deri, kot, örgü hasır vb gibi materyaller yalan söylemez, filigranlardan, baskılı suni derilerden uzak durmak en iyisidir. İlla ki çakma bir şey almakta ısrarlıysanız Michael Kors, Coach gibi daha ulaşılabilir markaların çakmasını taşıyın, Chanel değil. Unutmayın değerli olan sizsiniz, kendi değerini korumak her zaman en iyi stildir.
Diğer sırlarımız için haftayı bekleyin
Bebek Aralık 2019
Mary C.
Mary C. Uzun yıllar İstanbulda yaşamış bir diplomat eşidir. Parsons School of Design mezunudur, eşinin görevi nedeniyle ülke değiştirdiği için ünlü markalarla olan aktif tasarım projelerini bırakmış olup çeşitli dergilerde farklı mahlas (Nickname) ler ile moda yazıları yazmaktadır.
]]>